Uluslararası Jeoçeşitlilik Günü, her yıl 6 Ekim'de insanları bir araya getirerek jeoçeşitliliğin birçok yönünü tanıtmak için dünya çapında bir kutlamadır. Uluslararası Jeoçeşitlilik Günü, UNESCO tarafından 2021'deki 41. Genel Konferans'ta ilan edildi.
Jeoçeşitlilik, canlı olmayan tüm doğa parçalarıdır; minerallerden ve fosillerden, topraklara ve muhteşem manzaralara kadar her şeyi içerir.
Jeoçeşitlilik toplulukların temelidir ve insanlığın doğayla ilişkisinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Jeoçeşitlilik, yeni nesillere Dünya tarihi, Dünya kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı ve geleceğin zorluklarının üstesinden gelmek için gerekli olan bilim hakkında bilgi veren doğal bir laboratuvar ve ders kitabı işlevi görür.
Jeoçeşitlilik, gezegenin cansız kısmını ifade eder; biyoçeşitlilik terimi ise canlı kısmını tanımlar. Örneğin toprak, Dünya'nın jeoçeşitliliğinin bir parçasıdır, ancak içinde yaşayan mikroorganizmalar da gezegenin biyolojik çeşitliliğinin bir parçasıdır. Jeoçeşitlilik canlı olmasa da Dünya üzerindeki yaşamı sürdürmenin anahtarıdır; Jeoçeşitlilik olmadan biyolojik çeşitlilik olmazdı.
Uluslararası Jeoçeşitlilik Günü, Birleşmiş Milletlere üye devletlerin 2015 yılında benimsediği 2030'a kadar 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefine (Gündem 2030) ulaşılmasında yerbilimlerinin oynayacağı temel rolü vurgulamaktadır.
Jeoçeşitlilik unsurlarının toplum tarafından akıllıca kullanılması, Dünya sistemlerinin nasıl çalıştığına dair sağlam bir bilgi gerektirir.
Yerbilimcilerin gezegenimizi daha iyi tanımasına olanak tanıyan bilimsel verileri elde etmek için, bazı özel özelliklere sahip jeolojik malzemelerin (mineraller, kayalar, fosiller, topraklar, yer şekilleri) korunmasını sağlamaları da oldukça önemlidir. Jeoçeşitlilik korumaya çalıştığımız değerlerimizdir.
Yer bilimlerinin birçok alanında, bu verilerin bir kısmı doğrudan sahada elde edilir. Numuneler laboratuvarda daha ileri analizler için toplanır.
Bununla birlikte, her iki durumda da, çalışmanın konusu olan jeolojik alanlar, gezegenin tarihinin kanıtı olarak korunmalı ve böylece yer bilimlerinin ilerlemesi sağlanmalıdır. Bu yerler jeositler olarak bilinir ve belirli bir bölgedeki jeositler kümesi jeolojik mirasını oluşturur (insitu/yerinde). Bir jeositin bilimsel önemi, jeolojik değeriyle doğrudan ilgili ulusal ve uluslararası yayınlar tarafından da doğrulanır.
Bilimsel araştırma için mevcut bilimsel koleksiyonlarda düzenlenen jeolojik örnekler de jeolojik mirasın (ex situ) bir parçasıdır.
Tüm bu özel “yerinde/in situ” ve “kolleksiyonlardaki/ex situ” jeolojik özellikler, mümkün olan en iyi koruma statüsünde tutulmalı ve onları diğer benzerlerinden ayıran bazı özelliklere sahip olmalıdır.
Bilimsel kullanıma ek olarak, jeolojik alanların başka sürdürülebilir kullanım türleri olabilir. Jeositlerin iyi bir erişilebilirlik ve güvenlik koşullarına sahip olmalarının yanı sıra, jeoçeşitlilik unsurlarının farklı okul seviyelerindeki öğrenciler tarafından kolayca anlaşılabildiği bir eğitim amaçlı kullanımı da söz konusudur.
“Jeolojik miras envanteri, korunması ve yönetimi” konusu oldukça önemlidir. “Jeolojik Koruma”nın en önemli yollarından birisi “Jeoparklar” diğeri ise “Doğa Tarihi Müzeleri”dir.
Dolayısıyla, doğanın yenilenemeyen abiyotik kaynakları olan jeoçeşitliliğimizi, 4,6 milyar yıldan beri varlığını sürdüren dünyamızın daha uzun yaşaması, gelecek nesillerin sağlıklı ve refah içinde gelişimini sürdürebilmesi ve sürdürülebilir kalkınma için jeoetik ilkelerini ve jeokorumayı yaygınlaştırmalıyız.
Yararlanılan Kaynaklar
https://www.geodiversityday.org/
https://www.researchgate.net/publication/342479798_Teaching_geoethics_Resources_for_higher_education